Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi’nde (KTMÜ) Büyük Vatanseverlik Savaşı’nın 73. yıl dönümünü anma programı düzenlendi.
Öğrenci Konseyi ve Uluslararası Öğrenci Koordinatörlüğü tarafından hazırlanıp 7 Mayıs 2018’de Kasım Tınıstanov Konferans Salonu’nda sunulan program Media Manas’tan canlı yayınlandı.
Saygı duruşu ve Kırgızistan ile Türkiye’nin milli marşlarının okunmasıyla başlayan program açılış konuşmalarıyla devam etti.
KTMÜ Rektör Vekili Prof. Dr. Asılbek Kulmırzayev, “20. yüzyılda bütün ülkeleri ve milletleri etkilemiş olan 2. Dünya Savaşı’nın bitişinin 73. yıl dönümü için bir aradayız. Eski Sovyet coğrafyasında bu, 9 Mayıs olarak bilinir. 20. yüzyıl pek çok unutulmaz olayla tarihte yer etti. I. Dünya Savaşı’nın ardından imparatorluk yıkılıp yerine çeşitli devletler kuruldu. Kardeş Türkiye Cumhuriyeti’miz de bu yüzyılda kuruldu. Rus Çarlığı da yerini Sovyetler Birliği’ne bıraktı. Orta Asya’daki kardeş halklar olarak bizler de bu Birliğin bir üyesi olarak yaşadık. Kırgızistan olarak bu süreçte atalarımız daima kendi değerlerini bilerek ve koruyarak yaşadı. Sovyetler Birliği’nin kurulmasına, gelişmesine ve dünyanın en güçlü devletlerinden biri oluşuna buradaki halkların da büyük katkısı oldu. 2. Dünya Savaşı başladığında biz bu savaşı bir vatan savaşı olarak adlandırdık. Yani biz de vatanın var oluş mücadelesine giriştik. İşte bu gün, o günlerde şehit olan atalarımızı anmak için önem arz etmektedir. Gençlerin o günleri bilmesi, atalarının kendileri için verdikleri mücadelelerden haberdar olması ve daima hatırlaması gerekmektedir. O zamanlar 360 binden fazla atamız, yani her 4 ailemizin bir üyesi bu savaşa katıldı. Biz Türkler atalarımızı daima hatırlarız. Bu bizim en önemli özelliklerimizden biridir.” dedi.
KTMÜ Rektörü Prof. Dr. Sebahattin Balcı, “Bugün Kırgızistan, yaşadığımız Orta Asya ve o dönemdeki Sovyetler Birliği sınırlarında yaşayan halklar için çok önemli olan bir günü anmak üzere bir araya geldik. İnsanlık tarihinde 20. yüzyıl çok ağır bir dönemi ifade ediyor. Çok büyük kayıplar var. Mesela I. Cihan Savaşı… Bu savaşta dünyada 30 milyonu aşkın insan öldü. O günkü dünyada yaşayan insanların sayısı 2 milyardı. 2 milyarın 30 milyondan fazlası o savaşta öldü. O savaş, bizim Osmanlı Devleti’mizin parçalanıp bölüşülmesi için çıktı. Devletimizi yıkmak için o savaşı başlattılar. Osmanlı Devleti o tarihte küçülmesine rağmen 5 milyon kilometrekare toprağa sahipti. Yani Avrupa’da vardık, Kafkasya’da vardık, Orta Doğu’da vardık, Kuzey Afrika’da vardık. Dünyanın en kıymetli ve en stratejik alanları ve bütün petrol bölgeleri bizdeydi. Bugün yine bizim o eski topraklarımızın üzerinde kavgalar ve savaşlar yapılıyor. O toprakları Türkler’den, Müslümanlar’dan almak için o savaş başladı. 1914’te başlayan savaş 1918’de bittiğinde maalesef bizim elimizde hiç toprak kalmamıştı desek yeridir. İstanbul bile elimizden çıkmıştı. Ondan sonra yeniden ayağa kalkarak, işte şurada resmini gördüğünüz Büyük Atatürk’ün önderliğinde 4 yıllık bit mücadele sonunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurduk. Bugün o büyük eserin bize kazandırdıklarını yaşıyor ve bugün Bişkek’te beraber olabiliyoruz. Yoksa 1918 yılında her şeyi kaybetmiş durumdaydık ve diyorlardı ki Türkler artık tarih sahnesinden silindi. Orta Asya’da da durumumuz perişandı biliyorsunuz. Orta Asya’da da topraklarımız işgal altındaydı. Kafkasya’da da Anadolu’da da Avrupa’da da Orta Doğu’da da Kuzey Afrika’da da bitmiş durumdaydık. Çok şükür oradan ayağa kalktık. Dünyayı bölüşmek isteyenlerin mücadelesi bitmedi. Bizim topraklar gitti; petrol bölgeleri gitti; zenginlik bölgelerimiz gitti; ama savaş devam etti. Bu seferki savaşa ideoloji kattılar. Bir tarafta Ekim Devrimi ile Sovyet blokunun oluşturduğu komünist bir blok var; öbür tarafta Almanya’da ortaya çıkan Hitler denen bir akıl hastası… Gerçekten bir akıl hastası, bir insanlık düşmanı, hiç gözünü kırpmadan insan öldürebilen bir tip… O da bir blok oluşturmaya çalışıyor. Adı nasyonal sosyalizm veya bir başka adıyla faşizm. Sonra işgale başlıyor. Önce Polonya’yı, sonra Fransa’yı derken, yeniden savaş başlıyor. Tabii bu savaşta Sovyetler Birliği kenarda kalamadı. Önce Hitler Stalin’le anlaştı ve Polonya’yı bölüştüler. Yarısını Sovyetler, yarısını Hitler aldı. Ama daha sonra Hitler çok daha büyümek isteyince anlaşamadılar ve savaş bu sefer Sovyet topraklarına da girdi. En az 60 milyon insan öldü. 39’da başladı ve 45’te bitti. 6 sene gibi bir sürede en az 60 milyon insan öldü. O zamanki Sovyetler Birliği toprağında yaşayan, o devleti oluşturan halklardan 27 milyon insan öldü. Bunların içinden Kırgızlar’ın 1939’daki nüfusu 1 milyon 400 bin. 360 bini askere alınıyor. Yani dörtte 1’i gidiyor. Bunların 118 bini de o savaşta kaybediliyor. Gelenler sanki sapasağlam mı geliyor? Kimisi sakat geliyor, kimisi yaralı geliyor. Yani bir yıkılmışlıkla beraber geliniyor. Tabii savaşı kazanmış olmak haklı bir gurur sonuçta. Öyle bir yıkıcı, gerçekten insanlığa büyük zarar veren vahşetlerin içinde olduğu bir savaşı kazanmak büyük bir gurur. O blok, Sovyet Bloku, Amerikan Bloku, İngiliz Bloku idi. Sonra İtalyanlar çark ettiler. Savaş biterken Almanlar ile beraberken karşı tarafa geçtiler. Yani İngiliz, Amerikan, Sovyet, Fransız blokuna geçtiler. Sonuç itibariyle savaş bu blok tarafından kazanıldı. Ama herkes çok kayıp verdi. Sevgili gençler, Atatürk diyor ki ‘Savaş, eğer meşru bir sebebi yoksa, cinayettir.’ Şimdi II. Cihan Savaşı’nın meşru bir sebebi var mı diye tartışmak lazım. Bana göre yoktu. Çünkü savaşmak için toprağınızı, namusunuzu, inancınızı savunmanız lazım. Bunların hiçbiri yok aslında bu savaşın başlatılmasına bakarsanız. O halde savaşı başlatanın yaptığı şey cinayettir. Onca insanın kanı dökülmüştür. Ülkeler yıkılmıştır. O savaşta Sovyetler Birliği içinde de çok zarara uğrayanlar çıktı. Mesela Kırım Tatarlar’ı Sovyetler içinde olmasına rağmen Stalin tarafından sürüldü; perişan oldular. Allah’tan ki yine kendi kardeşlerinin yaşadıkları topraklara sürüldüler. Özbekistan’a, Kırgızistan’a, Kazakistan’a sürüldüler. Almanlar iş birliği yapabilirler diye sürüldüler. Yani kendi ülkesinde bile zarara uğrayan halklar var. Sırf Türkiye’nin tarafına geçebilirler diye 84 bin Ahıskalı Türkü alıp saçıp savurdu. Bu insanların babaları, kardeşleri harpte düşmana karşı vatanı savunuyor, ama anneleri, kız kardeşleri, küçük kardeşleri, yaşlı babaları sürülmüşler. Döndüklerinde bakıyorlar ki yer yok, yurt yok, ev yok, ana yok, baba yok, eş yok, nereye gitti bunlar bilen de yok. Böyle bir savaş. Hem savaşın içinde bir acı hem savaşın içinde toprağında bir acı yaşıyor insanlar. Onun diyoruz ki Allah böyle günleri bir daha göstermesin. Böyle şeyleri yaşatmasın. Şu dünyayı yönetenlere akıl, fikir, merhamet, insan sevgisi versin; çünkü savaşı halklar değil, ülkeleri yönetenler çıkarıyor. Bunların aklının fikrinin yerinde olması lazım. Bunların insaflı, merhametli, vicdanlı olması lazım. Bunların insanlığın sorumluluğunu taşıması lazım. ‘Bir insanı haksız yere öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir.’ diyor bizim yüce dinimiz. Bu kadar ağır bir sorumluluğu varken, yönetenlerin bu kararları bu kadar kolay alması mümkün mü! İşte aklından zoru olanlar alıyor bu kararları. Ondan sonra da bütün halk bedelini ödüyor. Dolayısıyla bu savaşta kurban olan bizim kardeşlerimizi, ata babalarımızı bir kere daha saygıyla anıyoruz. Onlar topraklarını, yurtlarını, namuslarını savunmak için savaştılar. Onlara büyük saygımız var. Gazi olup gelenleri şükranlara bir kez daha hatırlıyor, anıyoruz. Yarın Üniversitemizin gençleri gidip onları ziyaret edecekler, bizim kalbimizdeki bütün sevgilerle beraber… Bu insanlar, canını ortaya koymayı başarmış insanlar. Can kolay ortaya koyulmaz gençler. İnsan canından kolay vazgeçmez. Ama bu insanlar canından vazgeçiyor. Bunlar kanını döküyor. Ondan sonra da gelip kimseden de bir şey istemiyor. Savaştan dönüp gelenler Devletten hiçbir şey istemediler. Köşelerine geçtiler, evlerinde o şekilde yaşadılar. Şu anda Kırgızistan’da 68 geriye kalan gazi var. Acaba nasıl yaşıyor bu insanlar? Bakarsanız çok mütevazı yaşıyorlar. Hatta bazıları belki de geçim zorluğu çekerek yaşıyorlar. Ama çıkıp da ‘Biz size bu toprakları vatan yapmak için kan döktük, verin karşılığını!’ demiyorlar. İşte yücelik burada zaten. Vatan savunanlar, vatanı savunmanın bedelini hiç kimseden istemezler; çünkü onun bedeli yoktur. Canla ödenen, kan dökülerek yapılan bir savunmanın bedelini kimse hesaplayamaz. Bize düşen onlara saygı gösterip onları kimseye muhtaç etmemektir. Aslında bunun yapılması gerekir. Sevgili kardeşlerim, dünya döndükçe insanlar başka insanların kanını dökecek, canın alınmasına sebep olacaktır. O zaman bizim kendimizi, ailemizi, namusumuzu, inancımızı, toprağımızı, vatanımızı korumak için hazır olmamız gerekiyor. Başkasından bir şey almak için değil asla, bizde olanları bizden isteyenlere vermemek için… Onun yolu şudur: önce bir ve beraber olacağız. Yüce Allah bize bir fırsat verdi. Şu anda, 21. yüzyılın başında, 300 milyonluk bir Türk dünyası var. Az az söylerseniz bir kıymet ifade etmiyor: 6 milyon Kırgızistan, 18 milyon Kazakistan, 30 milyon Özbekistan derseniz küçük küçük kalıyorsunuz. Bizi o zaman hemen lokma lokma yutarlar. Ama 300 milyonluk Türk dünyası dediğinizde kenara geçip uzaktan bakmaya başlarlar. Şimdi elimizde bu imkân var. Bunu çok iyi kullanmamız lâzım. Bu 300 milyonluk Türk dünyasında şu gençlerin çok iyi yetişmesi lâzım. İlimle yetişecekler, ahlakla yetişecekler, inançla yetişecekler, vatan sevgisiyle yetişecekler ve bugünkü teknolojiyi en iyi şekilde kullanabilecekler. Manas Üniversitesi’nin kurulma sebeplerinden en büyüğü de bu. Geleceğimizde kötü günler yaşamamak için hazır olmak üzere bu gençleri yetiştirme amacıyla kurduğumuz bir üniversite. Allah’a şükür, işte burada, Türk dünyasının bütün renkleri bir arada. Bu renklerden en güzel deseni çıkartıp gelecek için gece gündüz çalışmak gerekiyor. Nefes almaya zaman yok. Dinlenmeye vakit yok. Aziz Sancar geldiğinde ne dedi? ‘Ben gençken 7 gün 18 saat çalışıyordum. Şimdi, 71 yaşında, 6 buçuk gün 12 saat çalışıyorum.’ dedi. Bu size yeteri kadar ders oldu mu? Haydi o zaman işiniz kolay gelsin!” diye konuştu.
Program savaş yıllarını anlatan tiyatro oyunu ve film gösterimiyle devam etti.